29 Temmuz 2017 Cumartesi

Ölüm ve Estetik arasındaki bağ

Neden yaparız bunu bilmem ama biz insanlar sevdiğimiz her şeyi öldürürüz yada ölümünden zevk alırız. İşin komik yanı bunun farkına bile varmayız, o kadar alışmışızdır ki bunlara gelecek nesillere aktarırız, adet yaparız. Derin düşünmemize engel olan ve etrafımızdakileri sorgulamamızı engelleyen günlük hayat ve işlerimizin de suçu vardır belkide...



Örneğin çiçekler, onları sevmeyen insan sayısı az, bu bir romantizm sembolü bir adet her sevgililer gününde çiçekçilerin sevindiği çünkü alınması gerektiğini bildikleri bir canlı *yani canlıydı*.

Çiçekleri güzel oldukları için kendi irademizle kopartıyor ve hediye ediyor- saklıyor kurutuyoruz. Kitapların arasına koyuyor yıllar sonra kurumuş yapraklarını buluyoruz, yavaşça çürümesinden zevk alıyoruz ve bunda yanlış bir şey yok fakat çiçekleri güzellikleri için öldürüp saklarken insanlara ise tam tersi bir şekilde yaklaşıyoruz. Çiçekler güzelse ölmeli
İnsanlar çirkinse ölmeli

 *Ama sonuçta bu sadece bir çiçek bize ne zararı olabilir diye düşünüyorsanız sizde haklısınız fakat bu amatör yazının amacı düşünce yapımızı göstermek.*

Başka bir örnek ise yıldızlar.
Büyüleyiciler ve çok güzeller gökyüzündeki mücevherler bizim için yıldızlar, her baktığımızda bizi rahatlatan, bir saniyeliğine sorunlarımızı unutturan ve belkide güzel anıları unutulmaz yapan, her şeye hatta bütün tarihe tanıklık etmiş o gökyüzündeki ilham verici yıldızlar aslında ölü.

Yıldızlar çok uzaktalar tahmin edebileceğimiz kadar çok uzakta ve görünüyor olmaları sadece görsel bir şölen değil bir ışık yansıması. Çoğu yıldız bizden ışık yılı uzakta bize gelen ışınlarda yıldızlar parlıyorsa aslında bu belkide milyonlarca yıl önce oldu, belki bir belki iki belki daha fazla milyon yıl önce o ışık yansıyıp bugün günümüzde bize ulaştı, yani bu demektir ki şuan ışığını gördüğünüz bir yıldız aslında şuan çoktan yok olmuş olabilir. Sonuç olarak biz ölü şeylerden ilham alıyor, onları çiziyor, aşık oluyoruz.


Bu da aslında bize evrenin ne kadar büyük olduğunu ve hayatımızın baş rolünde olduğumuz için dünyanın merkezinde olmadığımızı da hatırlatıyor.
Kimi insanlar kendilerini bir merkez olarak görür kimi insanlar ise sadece yaşar ve çevrelerinden etkilenirler ki zaten bu hayattır, fakat bu evren, kozmos o kadar büyük ki her saniye, her salise genişliyor ve genişliyor... Sonunu bilmiyoruz başlangıcını tahmin bile edemiyoruz düşünsenize daha ne kadar çok dünya veya sistem, canlı vardır ve bizler hala kendi küçük sorunlarımızla ilgileniyoruz. İster kendinizi merkez görün ister o merkeze başkasını koyun ne olursa olsun farkında olmadan "ben"cil davranıyorsunuzdur ki bu normal. Eğer olur da bir gün kendinizi bunalmış veya uçlarda görürseniz yukarıya o ölü yıldızlara bakın;
Nasıl ölü bir şeyin bu kadar  güzel olabileceğini sorun kendinize ve yukarıdaki gibi kaç tane daha güzel şeyin olabileceğini, çiçekler ve insanlar arasındaki bağlantıyı...

Belkide o kadar geniş bir gözlükle bakmaya başlarsınız ki dünyaya işte o zaman hayatınızdaki sorunlar gözünüze düşündüğünüzden daha küçük gelir, belkide kendinizi kurtarırsınız,
kim bilir? belkide etrafımıza bu şekilde bakarsak bir şeyleri değiştirebiliriz.

22 Temmuz 2017 Cumartesi

Gece

Gecenin bu saatlerinde dinlenen şarkılar sabah dinlenenlerden daha farklı olur genelde, yani aynı şarkıyı sabah dinlemeniz ile gece dinlemeniz arasında çok fark vardır. Farklıdır gece, sessizdir bir kere bütün o insan problemlerinden ve problemlerinizden, ses kirliliğinden, insan kalabalığından uzaktadır. Her çalan şarkı size farklı bir anıyı hatırlatır. Acımaz gece hemde hiç acımaz iyi kötü ne varsa çıkarır ortaya ve duygularınızı serbest bırakmanızı sağlar. Sabahın ışıklarından ve kalabalığından çekinen bu duygular gecenin karanlığında çatlaklardan sızar ve sizler hiç bir şey yapamazsınız.

Güzeldir gece yalnızsınızdır, bir sırdaştır o, sadece siz ve geceden ibarettir başkasını aranıza katmaz ve her yaptığınızı gizlice kendinde tutar ne sabaha söyler ne akşama...
Bunları her yazdığımda her bir kelime biraz daha anlam kattıkça ve cümlelerim uzadıkça farkına varıyorum ki şuanda bu küçük odada sadece ben ve klavyemin tuşlarının sesi çıkıyor. Kaybettiklerimi ve kazandıklarımı sorgulamama sebep oluyor bu ses ve düşüncelere dalıyorum, ekrana bakarken hayatım belkide bir şerit gibi gözümün önünden geçiyor, evet ölmüyorum yaşıyorum ama aynı öyle hissediyorum. Güvenmiyorum etrafıma bakınıyor yutkunuyor tutunmak için bir el arıyorum. Yanlış anlaşılmasın kullanmak değil tutmak için arıyorum ama onuda bulamıyorum ve geceye yalnız devam ediyorum. Sizde öyle yapıyorsunuz belkide

Bunu okuyorsunuz,
Gözleriniz her kelimenin üstünden hızlıca geçiyor ve yanınızda biri olsa bile,
Bunu aslında tek başınıza okuyorsunuz,
Çünkü hiç kimse,
Okuduğunda sizin hissettiklerinizi hissetmiyor ve sizlerde,
Geceye yalnız devam ediyorsunuz.

14 Temmuz 2017 Cuma

How Does a Moment Last Forever?

Mucizelere inanıyor musunuz? Ben inanıyorum... 
Neden olmasınlar, neden var olduklarına inanmak bu kadar zor geliyor insana? 
Nadir olduğu için mi yoksa, herkese olsa adı mucize olur muydu? Herkes hak eder miydi?

Eğer olur da bir gün size mucizelere inandığınız için garip olduğunuzu söylerler ise sadece gülümseyin, normal olanlar asla bir mucizenin hayalinin bile çok güzel hissettirdiğini bilemeyecekler... Kendinizi kabullenin ve sevin kim ne yaparsa yapsın siz ne hata yaparsanız yapın yada karşı taraf size ne kadar zarar verirse versin umut dolu olun, onlara ve insanlara karşı bir gün herkes anlayamayacak olsa bile belkide içlerinden birine kendi dünyanızı açabilirsiniz. 

Umuyorum ki...