11 Kasım 2018 Pazar

Hayatın Sırrı


Çoğumuz, yoğunluğun verdiği yorgunluk ve şehir hayatının hızlı akışı yüzünden büyük resmi görmeyi reddediyoruz. Bu büyük resim bazıları için küçük bir an olabilirken diğerleri için belkide gezegenler hatta evrenler kadar büyük olabiliyor. Şehir hayatı ve hızdan bahsetmişken.. Duramıyoruz değil mi? Ne yaparsak yapalım bu tempoya alışmış bir şekilde gidiyoruz ve elinde sonunda, son hızda giden freni bozuk bir araba gibi olacağız. Durmanın tek yolu birbirimize çarpmak ve ne kadar hasar alabileceğimizi kimse hesaplayamıyor. Her şey küçük bir harekete bağlı oysaki, zararın büyüklüğünü durduramadığımız hızımız ve hareketimiz belirliyor. Peki artık durmamız için kaç arabanın birbirine çarpması gerekiyor? Hep son hızla ve aceleyle bir yere yetişmeye çalışıyoruz.

 Metrobüsler, şehirler, meydanlar, sokaklar, caddeler, apartmanlar, bunların hepsini hayal etmenizi istiyorum hatta o rahatlamaya gittiğimiz alışveriş merkezleri, neden sadece hızla yürüyoruz? Birbirimize çarpıyoruz, özür dilemiyor hatta kavga ediyoruz? Nereye yetişmek için kendi kişiliğimizi rüzgarla beraber uzaklara yolluyoruz? Üstelik komik yanı sadece tek bir yaş grubu değil, doğduğumuz andan öleceğimiz ana kadar hızla bir yere gidiyoruz ve buna mecburuz çünkü içinde bulunduğumuz sistem bunu yapmamız için bizi zorluyor adeta bir kovanda olan işçi arılar yada işçi karıncalar gibiyiz. Komik bir döngü diyebiliriz, doğada olan bir canlıdan, doğada olan başka bir canlıya gönderme. Her ne kadar kendimizden daha küçük olan her şey için aşağılayıcı bir şekilde baksak bile ve her ne kadar biz bu bahsettiğim örnekteki hayvanlardan daha büyük olsak bile evreni ve dünyayı yan yana getirirseniz, eminim evrende bize aşağılayıcı bir şekilde bakıyordur. Durmak bilmeyen işçi karıncalar ve onları yöneten kraliçe karınca var, ama aralarındaki tek fark, birinin adının önünde fazladan bir kelime geliyor olması. Maalesef bizler birbirinden farklı olmayan aşağılayıcı bakılabilecek aciz yaratıklarız. Eminim her insana bunu duymak kötü geliyordur hatta belkide benden nefret ediyorsunuzdur fakat daha büyük düşünmeye başlarsanız sizinde görebildiğinizi biliyorum. Bizler duyguları olan varlıklarız, özgür değiliz ve olamayız her ne kadar olmak istesekte yada olduğumuzu söylesek bile hepimizin hayatı boyunca bağlı olacağı bir şey olacak ve bu görünmez ip biz son nefesimizi verene kadar kesilmeyecek. Bana sorarsanız insanların bağlı oldukları bir şeyin olması güzel bir şey, aksi taktirde kaçınılmaz sonumuzu beklerken kafayı yerdik ve bir türlü bulamadığımız kurtuluşumuzu arardık. Her şey duygularımız varken çok daha iyi anlayacağınız.

Hız konusuna geri dönersek, durmayacağız çünkü duramayız tek şansımız olabildiğince hızlı koşmak, var olmayan yerlere yetişmeye çalışmak ve yetiştiğimiz zaman ise boş bir duvara bakıp orada ne yaptığımızı sorgulamak, çalışmak. Yaşamak istiyorsak bunu yapmak zorundayız sadece kimileri bunu o kadar güzel yapıyor ki hayattan bir şekilde keyif alabiliyor. Bu hız durmayacaksa bizde bunda  keyif almak zorundayız hatta bundan başka bir çaremiz yok diyebiliriz. Sanıyorum ki hayatın sırrı bu, ne olursa olsun keyif almaya çalışmak.

Nede olsa kaçınılmaz çarpışmadan önce herkes son hatırladığı şeyin güzel anılar olduğunu bilmek ister değil mi?

5 Haziran 2018 Salı

Kafes

Gecenin ilerleyen saatlerinde karnımın guruldaması ile beraber kendime geldim. Belkide hepimizin arada kaldığı bir saatti, yemek mi yesem? yoksa unutup düşüncelere dalmaya devam mı etsem diye kendimle tartıştıktan sonra düşüncelere dalmak daha derin basmıştı. Tabi ki yemek yemeği severim genel olarak bana düşüncelerimi unutturan bir zehir gibiler ama tabi konumuz yemekler ve onların bize verdiği rahatlama  hissi olmayacak. Ben biraz garip bir şeye değinmek istiyorum, onu sorgulamak istiyorum bile diyebiliriz. Bunu beraber yapalım;

Sizce de içimizden konuşabilmemiz/kendimizle tartışabilmemiz ve bunun bazen uykularımızı kaçırabilmesi çok garip değil mi? Aslında konuşan kişi yine sizsiniz ve siz kendi benliğinizle tartışıyor, konuşuyor hatta fikir alıyorsunuz.Belki de sadece dışardan göründüğümüz gibi değilizdir. Aslına bakarsanız bizler hiç olduğumuz kişi değiliz belki bir belki iki belkide yüz kişiyiz. Ama bu size kalmış bir seçim. Herkese istediğiniz yüzünüzü gösterirsiniz. Çok iyi bir insan olabilirsiniz ve arkadaşlarınız, aileniz böyle düşünüyor olabilir ve gerçekten de öylesinizdir fakat birini sevmiyorsanız o kişiye karşı dünyanın en kötüsü olabilirsiniz. Bu sizi kötü biri yapmaz. Bu sizi bir insan yapar ve her insan kişiye göre farklı bir yüz gösterir. Bu tecrübelerimize ve duygularımıza göre belirlenir. Kaç farklı karakter veya kişi olduğumuzu bir kenara bırakırsak (çünkü bu değinilmesi gerekilen çok farklı bir konu) bu tartışmalarımız, kendimizden fikir almalarımız bile bir şeyi aslında çok açık bir şekilde gösteriyor ve bizler belkide bu gerçeği görmek istemiyoruz, bundan kaçıyoruz. Eğer gerçekten kendinize yüzde yüz dürüst oluyorsanız sizi bu anlattığımın dışında tutuyorum. Her neyse değinmek istediğim kısım şu aslında eğer bizler bütün bu kendimizle tartışma,konuşma,fikir alma ve fikir bulma işlemlerini yapıyorsak belkide kendimize karşıda pek dürüst değilizdir ve kendimizi kandırıyoruzdur. Hoş, değil mi? Kendi içimizde bir kafeste belkide kendimizden sakladığımız daha dürüst ve bizden daha farklı olduğunu düşündüğümüz gerçek benliğimizi tutuyoruz. Onu orada bir köşeye kıstırıyor ve istediğimiz zaman sorular soruyoruz ama asla kim ve ne olduğunu sormuyoruz. Neden biliyor musunuz? Çünkü sorunun cevabını zaten biliyorsuz ama kendimize itiraf etmek istemiyoruz.
Kim kendine bile dürüst olamadığını, kendisine itiraf etmek ister ki?
sanırım hiçbirimiz.

5 Nisan 2018 Perşembe

Mikroplar ve Evren


Her sabah uyandığımızda ve gözlerimizi açtığımız ilk saniyede ne düşünürüz?
Kimimiz bir boşlukta sürüklenirken, kimimiz ise yaşadığı yaşamak istediği en güzel şeyleri hayal eder.
Peki ya her akşam kafamızı yastığa koyduğumuzda ve o derin nefesi aldığımızda ne yaparız? Yine az çok aynı şeyleri hayal eder, aynı sorunları düşünür, aynı kişileri aklımızdan geçirir durur planlar yaparız. Umarım yanlış anlamazsınız fakat işte bu kadar cahil varlıklarız. Bu bloğu yazmaya başladığım zamanda bana kattığı şeyleri unutmuş gibiyim, bu da insanların başka bir negatifi sanırım. Unutmak, bize katılanları adeta kışın güneşi unuttuğu gibi bir köşeye fırlatıyoruz. Belkide bunu sadece ben yaptım belkide hepimiz hayatımızın bir kısmında bunu yaptık. Fakat ne olursa olsun önemli olan ne yaptığınız, insanlığın ne kadar bencil ne kadar cahil yada ne kadar ilkel olduğu değildir. Her ne kadar bunların hepsini kendimize diyebilsek bile aynı zamanda vefalı canlılarız. Bu kadar zıtlık içinde hem eş hemde "zıt" hisleri ve kavramları bir arada kullanabilme yeteneğine sahibiz ve bu bizi belkide benim düşündüğüm yada eleştirdiğimden daha akıllı yapabilir. Önemli olan hatırlananlar ve geri getirilmesi uğruna yapılanlardır. Eğer kaybettiğiniz şeyin, fikrin,birinin, hislerinizin peşinden geri koşuyorsanız bu belkide dünya üzerinde yapabileceğiniz en onurlu harekettir. Bir şeyi unutuyoruz, onu terk ediyoruz evet her sabah ve her gece yatmadan önce sorunlarımızı hayallerimizi dualarımızı haykırıyoruz biz bunları yaparken aslında sadece kendi kendimize konuşuyoruz ve bunun emin olun neredeyse kimse farkında değil ve olmayacakta. Eğer siz farklıysanız tebrik ederim çünkü genelden farklısınız demektir. Dünyanın evrendeki boyutunu göze alırsanız kendi dünyamızdaki küçük bencil dert ve problemlerimizin boyutunu açıklayabileceğim bir miktar maalesef bilmiyorum fakat bildiğim bir şey varsa bir toz tanesinden daha küçük olduğumuzdur ve bu dünyadaki zamanızdır. Bu çok konuşulan banelleşmiş bir konu olabilir fakat kendi varlığımızın evren için adeta bir mikrop olduğunu size göstermek istiyorum. Eeee ne yani evren için güya bir mikropsak ne yapalım kendi canımızı mı alalım diye düşünmeyin. Tam tersine yararlı bir mikrop olun. İnsan vücudunda bile hastalıklı mikroplar ile savan bir sürü zararsız hatta yararlı mikroplar vardır. Bu "yararlı" mikroplar sizin iyi hatta en mutlu günlerinizde zararsız ve sessizce orda dururlar. Bizde evren için bu olabilir belkide, izleyen zararsız bir mikrop. Fakat siz kendi hayatınızı yaşarken acaba içimdeki mikropların nasıl bir derdi vardır diyor musunuz? açıkcası pek sanmıyorum. Şimdi diyeceksiniz ki nereye bağlayacaksın.
Bağlayacağım kısım şu, kimse bizim küçük sorunlarımız ile ilgilenmeyecek. Bizler baş başa ve yalnızız. Bunu kabullenmedikçe asla büyük fotoğrafı göremeyeceğiz ve bunun artık sizde farkındasınız. Demek istiyorum ki bizler bu kadar küçük ve yokken sizi harap eden o sorunlarınız ve sorunlarımın bu evrende değeri kendi varlığımızdan bile az. Yani yoklar.
O zaman gülümseyin
Yararlı olun
Yada olmayın
Sadece,
hiç kimse zararlı bir mikrop olmak istemez.

30 Ocak 2018 Salı

leave

Hiç kendinizi uzayda kaybettiniz mi? Hiç bilmediğiniz yerlere sadece yatağınızda yatarak gittiniz mi?
Gözlerinizi kapattığınızda ordasınız, ama aslında bir toz tanesi kadar anlamsızsınız
Hangisi gerçek dünya anlayabilir misiniz yoksa sizi ele geçirmesine izin mi verirsiniz
Güzel bir şarkının ruhunu okşaması nasıldır bilir misin, yalnız başına odanda otururken tavana baktığında aslında orada başka bir şeyi, başka bir manzarayı yada yüzü görmeyi...

Gece ilerler, yıldızlar bir görünür ama aslında her biri yalnız başlarına sürüklenir gökyüzünde.
Bizlerde onlar gibiyiz, bunu inkar edemeyiz.
Belkide tek hayalimiz, sürüklenirken tutunmak ama peki ya bıraktığınızda hissedeceğiniz o rahatlama? Hiç kendinizi bıraktınız mı? Müziğin akışına, rüzgara ve toprağa

24 Ocak 2018 Çarşamba

Bırakın Hayaller Yanıltsın

Hayatın bize gösterdiği ve göstermediği bir sürü yüzü vardır, kimileri bunu daha az görür, kimileri şanslıdır çünkü bazen bu şans dönebilir ve hiç bilmediğiniz bir rüzgar eser hayatınızda ruhunuzu esir alan sizi kendine esir eden hatta etkisinden çıkarmayan. Nedir bu yüzler diye sorabilirsiniz, bizlerin bile bu kadar farklı yüzü varken neden hayatın herkese gösterdiği bir yüzü olmasın ki? Yanlış anlaşılmasın ben bunu savunuyorum her insanın farklı durumlar için farklı yüzü olabilir ama önemli olan ne kadar farklı yüzünüzün olduğu değildir, önemli olan bu yüzleri hangi amaçta kullandığınızdır. Ying Yang, iyilik ve kötülük...
Bir denge bulmalı yada bir taraf seçmelisiniz belkide.

Hayatın gösterdiği yüzlerden bahsediyorduk, bana karşı sıcak bir yaz güneşi iken size karşı belkide bir kış fırtınasıdır. Bu sadece bir örnek tabi. Çok fazla yüzü vardır, bazen bir katilden bile acımasız olabilir, bazen mucizeleri gerçekleştirir, geliştirir, her şeyi duraklatabilir ve bunun gibi daha bir sürü şey yapabilir, bu dünyaya yollandığımızda hangi sayısal lotoyu oynadıysak, sayılar ne kadar yakınsa, belki de ona göre davranıyordur bize ne dersiniz?

Şaka bir yana olmak üzere, şimdi sizden kendi hayatınızı düşünmenizi istiyorum, ardından daha genele bakmanızı. Yaşınız kaç olursa olsun, bunu hangi yılda hangi günde okuyor olursanız olun yaşıyorsunuz, sağlık sorununuz olsun olmasın ömrünüz buraya kadar yetebildi, bütün organlarınız kusurlu yada kusursuz bir şekilde birbirlerine uyum sağlamayı başardı ve her bir saniyede hatta salisede damarlarınızdan akan kan kalbinizden geçiyor ve bu böyle devam ediyor. Peki ya burada olmasaydınız ne olurdu?

Düşündüklerinizi duyar gibiyim, bu nasıl bir soru bunu  okuyor olmazdık.

Evet doğru fakat aslında önemli olan bunu okuyup okumamanız değil varlığınızı devam ettirmeniz. İşte şimdi hayatın ikiyüzlülüğü devreye giriyor.
Geçtiğimiz aylarda tecrübe ettiğim ve gördüğüm bir şeye dayanarak bunları yazacağım. Hayatın bir sürü yüzü var elbet kimi güzel kimi belkide üzücü ve acımasız ama sonuç olarak bardağın ne tarafından bakarsanız hayatınızı ona göre yaşarsınız. Peki siz neye takılı kalacaksınız? Ağaca takılmış bir uçurtma mı olmak isterdiniz yoksa gökyüzünde belirli bir seviyeyi aşmış ve rüzgarla eş bir şekilde sallanıp giden özgür bir uçurtma mı?
Cevabını ben vermeyeceğim fakat söylemem gerekir ki bu son birkaç ayda tecrübe ettiğim şey hayatın oldukça acımasız bir yüzüydü, daha doğrusu düzelteyim ben tecrübe etmedim fakat eden birinin yanında oldum. Onun güçlü kişiliği karşısında dehşete düştüm bile diyebilirim, hayat kolay değildir elbet fakat bir kere hayatta kendinizi mutlu olmaya adarsanız ve o çok büyük gördüğünüz ben kişiliğinizin altına sıkıştırdığınız "toz tanesi" kadar küçük sorunlarınızı evrenlere hatta galaksilere çevirdiğiniz sıkıntılarınızı artık bu kadar büyütmezseniz belkide hepiniz bu şekilde olabilirsiniz hatta olabiliriz. İnsanoğlu zayıftır demiyorum çünkü duygular en kıymetli hazinelerdir ruhumuza gömülen fakat kimi duyguları fazla derine gömerseniz onları asla dışarı çıkartamazsınız.

İnsanlar sıkıntılarını her zaman büyütürler bu inkar edilecek bir şey değil, büyük sorunlar vardır küçük sorunlar vardır ama siz hangisine hangi etiketi koyuyorsunuz bu önemlidir. Bazen bizler kendi küçük sorunlarımız içinde o kadar çok boğuluyoruz ki asıl resmi göremiyoruz ve bu sorunlar çok büyükmüş izlenimi veriyor. Bu doğal kimseyi suçlamıyorum ama eğer biraz düşünürsek belkide bir kereliğine kendimize başrol gibi değilde figüran gibi görürsek cevapları bulabiliriz.

Dışarıya bakın gökyüzü, yıldızlar, dağlar ve ağaçlar bütün güzellikler belkide yine bizim yüzümüzden tükenmeden önce yüzümüze bakıyorlar ve asla duyamadığımız bir şarkı söylüyorlar. Duymak mı istemiyoruz yoksa o kadar derindeyiz ki duyamıyor muyuz bilmiyorum ama bildiğim tek şey orada oldukları. Bizler bu kadar küçükken sorunlar sadece kafamızın içinde dönüp dolaşabilirken ve aslında kafamızın içinde hapis olmuşlarken neden onları serbest bırakıp istediğimiz gibi yaşamıyoruz? yorulmadınız mı? Ben yoruldum fakat hayattan değil sorun sandığımız şeylerden. İnanın o kadar mutluluk var ki sadece gözünüzü açmalısınız eğer memnuniyetsiz biri olursanız bir gün herkesi kaybedersiniz, siz daha bulunduğunuz hayattan memnun değilken neden başkaları sizde mutluluğu bulsun?
Bırakın, bırakın ve kalbinizden nasıl geçerse öyle yaşayın kendinize inanın, herkesten önce kendinize güvenin saygı duyun saygı duyulun, zevk alın gözlerinizi kapatıp sahip olabileceğiniz yada sadece hayali bile güzel olacak hayaller kurun. Bırakın kendinizi kandırın, hayatımız çok kısa inanın öyle yarın kime ne olacağını bilemeyiz hayatın bir yüzüde bu acımadan bizi alabilir ve tek bir parmak şıplatması ile sizi toz edebilir. Bu yüzden kendinizi kandırın,

sorunlarınıza kanmaktansa hayallerinize kanmayı tercih edemeyecek kadar cesaretsiz misiniz? Yoksa gökyüzünde süzülürken yüzünüzü okşayan o hafif rüzgarı ve ilkbahar çiçeklerinin kokusunu kalbinizin derinliklerinde hissedebilecek kadar cesaretli mi?

siz karar verin, nede olsa bu hayat sizin.

29 Kasım 2017 Çarşamba

En Güzel Sesli Kuş Hangisidir?

Bugün sabah 6 da dışarı çıktım amacım sadece hava almaktı, oturdum etrafıma baktım yeni uyanmış sayılacak kadar mayışmıştım 
yine düşünüyordum
neredeyse her şeyi 
hayatımı ve yaşanan her şeyi gözlerimin önünden geçirdim. Belki bir belki birkaç kere.
Ben bencilce kendi yaşantımı gözden geçirirken bir kuş duydum.
En güzel şarkı söyleyen kuş hangisidir? 
Bilmiyorum, bilmiyorsunuz ve bilemeyeceksiniz belkide

Düşünürken ağaçlarda dolaşan bir kuşu duymaya başladım hava yeni yağmur yağdığı için toprak kokuyordu, gökyüzü, gökyüzü koyuydu ne bir pazartesi sabahıydı nede bir cuma akşamı, sanki araftaydım. Hoş oysaki araf nedir nasıl görünür bilmeyiz bile sadece hislerimize bir tercüme ararız ve o kelimeyi kullanırız. Duymalıydınız. O kuşun söylediklerini, sesi hiç duymadığım bir ses kadar yumuşaktı, notaları adeta bu dünyadan süzülüp uzaya doğru ilerledi. Kendisi küçüktü fakat sesi... sesi bir şey anlatmaya çalışıyordu ve belkide ilk defa bir dinleyici buldu. Birbirimizi anlayamadık fakat saygı ile dinledik. Sesinde sanki bir sitem vardı. Biz insanların nasıl yok ettiği ve nasıl hiçe saydığı ile ilgili gibiydi.
Yada değil miydi?
Belki de alakası yoktu.
Belki de sadece şarkı söylüyordu fakat benim vicdanım
buna el vermiyordu.

En güzel şarkı söyleyen kuş belkide, şarkı söyleyen kuşu dinleyen kişiydi belki de bir çocuğun masumiyetiydi, bir insanın vicdanıydı, bir melodiydi, aşktı, şiirdi, anılardı ve hatta rüzgarda sallanan yapraklardı.

Bunu fısıldadı kulağıma, bunu anlattı şarkılarında
insanoğlu ne isterse onu duyacaktı
ister küfür, ister şiir, isterse bir hikaye
çünkü nede olsa insanoğlu bencildi.
kulaklarını kapattı ve kuşun dudaklarını okudu.
Kuşun buna karşı çıkacak bir yasası yoktu.
iradeleri durdurup bencilliği yok edemezdi.
bu yüzden tek yapabileceğini yaptı
biraz daha bağırdı ve bağırdı
kendini duyurmak adına elinden gelen her şeyi yaptı.
fakat sonunda
insanlar bunu güzel bir şarkı sandı
ve kuş 
yavaşça göç etti

28 Ekim 2017 Cumartesi

Uyanıklık


Bugün mutluluk hakkında konuşalım. "Mutluluk" nedir kelime anlamı? size hemen açıklayacağım.
Mutluluk: Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık.

Peki sizce mutluluk bir kaç kelimeye sığdırılabilir mi? ya da bir uzun cümleye, sanmıyorum eminim sizde sanmıyorsunuz. Mutluluk düşündüğümüzden daha da fazlası hatta bildiklerimiz tecrübe ettiklerimizden bile fazla. Hiç görmediğimiz bir yüzü var mutluluğun ve belki de asla göremeyeceğiz çünkü bu bir ying yang durumu her iyinin içinde kötü varsa her kötünün içindede bir iyi vardır bunu unutmayın. Nasıl olur ya diyor yada sadece öğrenmek istiyor olabilirsiniz, düşünün mutluluğu ve verdiği hissi o an nasıl her şeyi unuttuğunuzu ve sadece o an için yaşadığınızı. Bu tabi ki çok güzel bir şey her insan mutlu olsun her insan gülsün isterim hatta isteriz ama bunu asla başaramayacağız asla başaramayız dünyadaki her insanı mutlu etmek dünyadaki savaşları veya çıkar kavgalarını durdurmak kadar zor. Hatta imkansız ya bunun olması için dünyaya bir meteor çarpması ve bunu önceden bilip her bir insana aynı hakları eşitliği vermemiz gerekir ya da gökten bir varlığın inip sihirli değneği ile toz serpiştirmesi... Yakınlarda yaklaşan bir meteor olmadığına göre bunu yapacak gücümüzde yok maalesef. Şimdi neden her insanı mutlu etmek konusuna değindiğime gelelim, bunu söyledim çünkü insanlar gülümseyip mutlu olduklarında sadece onları mutlu eden konuya, kişiye, objeye odaklanırlar ve geri kalan bütün algılarını kapatırlar. Ne dünyadaki açlık ne de dünyadaki ölüm gelir aklımıza, isterse arkada bir haber bülteni yine yıkılmak üzere olan ve insanlarının kurtarılmaya ihtiyacı olan bir ülkeyi anlatsınlar hikaye gibi bunu duymayız zaten duyamayız, onlar orada ölürler bizler burada güleriz.

Ne yani şimdi gülmek bizim suçumuz mu? Ne olmuş güldüysem ben haber de dinlerim diyebilirsiniz burada suçlu zaten siz değilsiniz asla da olmayacaksınız. Bu zamana kadar anladığımız ve tecrübe ettiğimiz kadarıyla bunun adı "Hayattır" ve hayat aslında acımasızdır ama öyle drama yapıp ahh hayat bana zamanında çook acımasızdı tarzında bir acımasızlık değildir bu saf şeylerin içinde bizim bile göremediğimiz acımasızlıklardan biridir. Öyle duyguların öyle şeylerin içine yerleşir ki birisi yüzünüze gerçeği vurduğu zaman şaşırır belkide bir daha aynı görmezsiniz ki bu rahatsız edici bir durum olabilir, düşünsenize her güldüğünüzde ben gülüyorum ama şuan başka bir insan ağlıyor bunu  nasıl yaparım nasıl gülerim dediğinizi. Diyemezsiniz düşünemezsiniz çünkü hayatın kuralı bu değil. Siz isteseniz de istemeseniz de küçük bir acımasızlığın içine sürüklenirsiniz. Bu yazıdan sonra size asla gülmemeli mutlu olmamalısınız demiyorum diyemem. Sadece mutluluğun da olumsuz bir tarafının olduğunu göstermek istiyorum çünkü en sonunda bağlayacağım şey şudur:
Eğer mutluluğun içinde bile böyle bir acımasızlık varsa, eğer gerçekten her iyinin içinde bir kötülük varsa düşünsenize daha bundan neler çıkarabilir ne kadar derine inebilirsiniz, ne tarz farkındalıklar yaratabilirsiniz? Belkide hiç 
Belkide düşündüğünüzden de fazla 
Ama size son bir şey söylemek istiyorum
Gençsiniz, Belkide değilsiniz önemli değil 
Tecrübesizsiniz Tecrübelisiniz önemli değil 
Sadece bir an için kafanızı kaldırıp nasıl bazı şeyleri daha farklı yapabileceğinizi düşünüp sadece kendi odak noktanıza değil de herkes ile bütün dünya ile nasıl gülebileceğinizi düşünür ve arada sırada buna göre hareket ederseniz "ARTIK BİR ŞEYLERİ DEĞİŞTİRMEK İÇİN ZAMANINIZIN GELDİĞİNİ DÜŞÜNÜRSENİZ VE BUNUNLA MUTLU OLURSANIZ" belki o zaman beraber bu dünyada değişiklik yapabiliriz. Önemli olan şey mutlu olmanız veya bunu kendinizle paylaşmanız değil konu aslında hiç bu olmadı, hiç mutluluktan bahsetmedim size ister devletin ister şirketlerin ya da zengin iş adamlarının yaptığı şeyi yaptım. Bir konuyu kullanıp onu alıp asıl pazarlamak istediğim şeye çevirdim ve bu fikri size yavaşça aşıladım, gerçekten mutluluktan mı konuştum? ne dedim, neyi anlatmak istedim?
Belkide kafanız karıştı belki fikri hiç anlamadınız ama siz ne kadar anlamadığınızı yada anladığınızı düşünseniz bile bilinçaltınız bu fikri kavradı tartı ölçtü ve mantıklı buldu. Bulmasaydı bunu sonuna kadar okumazdınız. 
ama okudunuz. 
belkide manipülasyon düşündüğümüzden daha kolaydır ve çevremizdeki etkenler bizim gözümüzü mutluluk gibi saf hisleri kullanarak kapatıyorlardır ve bizler birer duygusuz biyolojik varlıklara dönüşüyoruzdur. 

uyanın
uyanalım gözünüzü açın