11 Kasım 2018 Pazar

Hayatın Sırrı


Çoğumuz, yoğunluğun verdiği yorgunluk ve şehir hayatının hızlı akışı yüzünden büyük resmi görmeyi reddediyoruz. Bu büyük resim bazıları için küçük bir an olabilirken diğerleri için belkide gezegenler hatta evrenler kadar büyük olabiliyor. Şehir hayatı ve hızdan bahsetmişken.. Duramıyoruz değil mi? Ne yaparsak yapalım bu tempoya alışmış bir şekilde gidiyoruz ve elinde sonunda, son hızda giden freni bozuk bir araba gibi olacağız. Durmanın tek yolu birbirimize çarpmak ve ne kadar hasar alabileceğimizi kimse hesaplayamıyor. Her şey küçük bir harekete bağlı oysaki, zararın büyüklüğünü durduramadığımız hızımız ve hareketimiz belirliyor. Peki artık durmamız için kaç arabanın birbirine çarpması gerekiyor? Hep son hızla ve aceleyle bir yere yetişmeye çalışıyoruz.

 Metrobüsler, şehirler, meydanlar, sokaklar, caddeler, apartmanlar, bunların hepsini hayal etmenizi istiyorum hatta o rahatlamaya gittiğimiz alışveriş merkezleri, neden sadece hızla yürüyoruz? Birbirimize çarpıyoruz, özür dilemiyor hatta kavga ediyoruz? Nereye yetişmek için kendi kişiliğimizi rüzgarla beraber uzaklara yolluyoruz? Üstelik komik yanı sadece tek bir yaş grubu değil, doğduğumuz andan öleceğimiz ana kadar hızla bir yere gidiyoruz ve buna mecburuz çünkü içinde bulunduğumuz sistem bunu yapmamız için bizi zorluyor adeta bir kovanda olan işçi arılar yada işçi karıncalar gibiyiz. Komik bir döngü diyebiliriz, doğada olan bir canlıdan, doğada olan başka bir canlıya gönderme. Her ne kadar kendimizden daha küçük olan her şey için aşağılayıcı bir şekilde baksak bile ve her ne kadar biz bu bahsettiğim örnekteki hayvanlardan daha büyük olsak bile evreni ve dünyayı yan yana getirirseniz, eminim evrende bize aşağılayıcı bir şekilde bakıyordur. Durmak bilmeyen işçi karıncalar ve onları yöneten kraliçe karınca var, ama aralarındaki tek fark, birinin adının önünde fazladan bir kelime geliyor olması. Maalesef bizler birbirinden farklı olmayan aşağılayıcı bakılabilecek aciz yaratıklarız. Eminim her insana bunu duymak kötü geliyordur hatta belkide benden nefret ediyorsunuzdur fakat daha büyük düşünmeye başlarsanız sizinde görebildiğinizi biliyorum. Bizler duyguları olan varlıklarız, özgür değiliz ve olamayız her ne kadar olmak istesekte yada olduğumuzu söylesek bile hepimizin hayatı boyunca bağlı olacağı bir şey olacak ve bu görünmez ip biz son nefesimizi verene kadar kesilmeyecek. Bana sorarsanız insanların bağlı oldukları bir şeyin olması güzel bir şey, aksi taktirde kaçınılmaz sonumuzu beklerken kafayı yerdik ve bir türlü bulamadığımız kurtuluşumuzu arardık. Her şey duygularımız varken çok daha iyi anlayacağınız.

Hız konusuna geri dönersek, durmayacağız çünkü duramayız tek şansımız olabildiğince hızlı koşmak, var olmayan yerlere yetişmeye çalışmak ve yetiştiğimiz zaman ise boş bir duvara bakıp orada ne yaptığımızı sorgulamak, çalışmak. Yaşamak istiyorsak bunu yapmak zorundayız sadece kimileri bunu o kadar güzel yapıyor ki hayattan bir şekilde keyif alabiliyor. Bu hız durmayacaksa bizde bunda  keyif almak zorundayız hatta bundan başka bir çaremiz yok diyebiliriz. Sanıyorum ki hayatın sırrı bu, ne olursa olsun keyif almaya çalışmak.

Nede olsa kaçınılmaz çarpışmadan önce herkes son hatırladığı şeyin güzel anılar olduğunu bilmek ister değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder