İnsan kalktı ve etrafına baktı. Görmesi gereken fakat görmemeyi tercih eden bir adam rolü yaptı. Bir şey yapması gerekiyordu bu ne olmalıydı? işte! eksik buydu.. Görmediğini, umursamadığını sağlayacak bir kanıtı yoktu, yoksa gerçeklerden başka nasıl kaçardı? Bir bahane bulmalıydı ve gerçeklik, ona şöyle fısıldadı...
"isterseniz rüzgar olun,
isterseniz bulut.
bir anlamı kalmadıktan sonra
kime yarar biraz umut?
gökyüzündeki güzel bir gün batımı
veya gece vaktinde görünen yıldız takımı
söyle bana yabancı
görüyor musun görünmeyeni?
söyle bana bulut
koklayabiliyor musun çiçekleri?
söyle bana yıldız
hissedebiliyor musun yeri?
söyle bana toprak
hiç dokundun mu gökyüzüne?
söyle bana insan
hiç düşündün mü kaçınılmazı?
hiç kabullendin mi var olmayanı ?
hiç kırdın mı kıramadıklarını ?
hiç verdin mi tutamadığın sözleri ?
hiç zarar verdin mi vermemen gerektiğini bile bile?
ama dur
sonuçta..
ne anlamı vardı,
bir anlamı kalmadıktan sonra
kime yarardı biraz umut?
siz insanlar sadece bahaneler ile kör olabiliyorsunuz
peki ya sonra ne olmasını umuyorsunuz?
ne duyuyorsunuz...
ne görüyorsunuz...
ne de hissediyorsunuz."
dedi ve insana baktı. Sanırım bir tepki vermesini bekliyordu, insan ona doğru döndü ve kulaklığını kulağına taktı ardından çantasından çıkarttığı bez parçasını kendi gözlerinin üstüne bağladı. Gerçeklik şaşırmıştı, ne yaptığını anlamadı...
fakat sizler
sizler insanın ne yaptığını bence biliyorsunuz sevgili okuyucular
gerçeklik fısıldadı...
insan ise kaçtı
bu arada sen bunu okurken
görebiliyor musun?
yoksa çıkartmak mı istersin gözlerinin üstündekileri?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder